İBRAHİM ŞİNASİ (1826 -1871)
Şair Evlenmesi: Batılı anlamda ilk yerli tiyatro örneğidir. Yazar, tek perdelik bir töre komedisi olan oyununda görücü usulüyle evlenmenin sakıncalarını işlemiş, orta oyunundaki güldürü ögeleriyle Batı tiyatro anlayışını ustaca kaynaştırmıştır. Günlük konuşma diliyle yazdığı eserinde, halkın içindeki tiplere yer vermiştir.
Kahramanlarından bazıları Müştak Bey, Ebullaklaka, Sakine Hanım, Kumru Hanım olan eserde; saf bir şair olan Müştak Bey’in, sevdiği kız olan Kumru Hanım yerine onun yaşlı ve çirkin ablası Sakine Hanım’la evlendirilmesi, bunu anlayan Müştak Bey’in duruma itiraz etmesi konu edilmiştir.
NAMIK KEMAL (1840-1888)
Tiyatro Eserleri
Vatan yahut Silistre: Türk edebiyatında sahneye konulan ilk tiyatrodur. Namık Kemal’in ilk piyesi olup eserin asıl adı “Vatan”dır. Uygulanan yasak ve sansürler nedeniyle “Silistre” adıyla sahnelenmiş, daha sonra “Vatan yahut Silistre” olarak yaygınlaşmış ve bu adla anılmıştır. Vatanseverlik ve kahramanlık temasını işleyen eser, 1873’te Gedikpaşa Tiyatrosunda Güllü Agop kumpanyası tarafından
oynanmış, eserin sahnelenmesinden sonra izleyicilerin heyecana gelerek başlattıkları gösteri ve olaylar; yazarın tutuklanarak Magosa’ya sürülmesine sebep olmuştur. Esere adını veren ve o dönem Osmanlı’ya bağlı olan “Silistre”, bugünkü Bulgaristan’da Tuna Irmağ’ının kıyısında bir kenttir. Eserdeki olaylar; 1853-1856 yıllarında Osmanlı Devleti ile Rusya arasında başlayan Kırım Savaşı’nda Rus ordusu tarafından kuşatılan Silistre Kalesi’ni kurtarmak için gönüllü olarak orduya katılan İslam Bey ile onun peşinden Silistre’ye giden Zekiye adlı genç kızın aşkı etrafında gelişir.
Kara Bela: Ahşit adlı bir hadım ağasının (aslında hadım değildir) Hint hükümdarının kızı Behrever Banu’ya olan aşkı, ona tecavüz etmesi Banu’nun intihar etmesi, Banu’nun sevgilisi Mizra Sultan’ın önce Ahşidi sonra kendisini öldürmesi anlatılır.
Zavallı Çocuk: Genç bir kızın kendisinden oldukça yaşlı biriyle görücü yoluyla evlendirilmesine karşı
çıkışı ele alan bir tiyatrodur.
Akif Bey: Vatan sevgisinin kişisel mutluluktan önce geldiğini işler.
Gülnihal: Baskıya karşı duyduğu tepkiyi dile getirir.
Celalettin Harzemşah: İslam birliği düşüncesini anlatır.
Romanları
İntibah: Türk edebiyatındaki ilk edebî romandır. Eserin adı “Son Pişmanlık” iken sansüre uğrayarak “Sergüzeşt-i Ali Bey”, en son “uyanış” anlamına gelen “İntibah” olarak değiştirilmiş ve 1876’da yayımlanmıştır. Namık Kemal’in Magosa’da sürgündeyken yazdığı ilk roman olup romantizmin özelliklerini taşır. Romandaki başlıca kişiler; Ali Bey, Mahpeyker ve Dilaşup’tur. Ali Bey iyi eğitim görmüş, gösterişi seven, mirasyedi bir gençtir.
Bir gün Çamlıca’da dolaşırken Mahpeyker adında güzel fakat hafifmeşrep bir kadına âşık olur. Kadının geçmişini öğrenir ve içki âlemlerine sürüklenir. Annesi oğlunu bu durumdan kurtarmak için onu Dilaşup adında bir cariyeyle evlendirir. Bu evliliği gururuna yediremeyen Mahpeyker, kiralık bir katil tutarak Ali Bey’i öldürtmek ister. Ancak kurulan tuzakta Ali Bey zannedilerek yanlışlıkla Dilaşup öldürülür. Ali Bey de Mahpeyker’i öldürüp hapse girer ve orada kahrından hastalanarak ölür.
Cezmi: Türk edebiyatındaki ilk tarihî romandır. Konusunu 16. yy.daki Osmanlı-İran savaşlarından alan ve 1881’de yazılan eserde “İslam birliği” düşüncesi ele alınır. Romandaki kişiler; Cezmi, Giray, Şehriyar, Perihan, Abbas ve Hamza Mirza’dır. Hem şair hem savaşçı olan ve Osmanlı sarayında da bulunan Cezmi, II. Selim zamanında Türk-İran seferlerine katılır. Savaşta İran’a esir düşen Kırım hanları Gazi ve Adil Giray’a yardıma gitmesi ve orada başından geçen olaylar romanın olay örgüsünü oluşturur.
AHMET MİTHAT EFENDİ (1844 -1912)
Felatun Bey ile Rakım Efendi: Yazarın en çok bilinen romanıdır. Romanın ana teması “yanlış Batılılaşma”dır. Batı uygarlığını özde kavramayıp biçimde kalanların düştükleri gülünç durumları ele almıştır. Felatun Bey; Batı kültürüne özenen, züppe, mirasyedi, gösteriş budalası biridir. Rakım Efendi ise onun tam tersi; kendi kültür ve geleneklerine bağlı, tutumlu ve çalışkan biridir. Romanın sonunda Felatun Bey, savurganlığı ve vurdumduymazlığıyla yaptığı hataların sonucuna katlanırken Rakım Efendi istediği hayata kavuşur.
Letâif-i Rivayât: Türk edebiyatında hikâye türünün Batılı anlamda ilk örneği sayılır. “Söylenegelen güzel öyküler” anlamına gelen ve 25 ciltten oluşan bu hikâye serisini 1870’te başlayıp 1895’te tamamlamıştır. Eser, halk hikâyeciliğinden modern hikâyeye geçiş özelliği taşımaktadır.
Avrupa’da Bir Cevelan: Sanatçının Avrupa gezisini anlattığı gezi yazısıdır. Yazar; 1888’de İsveç’in Stockholm kentinde yapılan “8. Doğu Bilimleri Kongresi”ne Türkiye temsilcisi olarak katılmış, dönerken Avrupa’nın birçok kentine uğramış, trenle yaptığı bu yolculuğa ait gözlemlerini söz konusu eserinde toplamış ve eserini 1890’da yayımlamıştır.
Çerkez Özdenler: 1883’te yazılan ve Osmanlı’daki azınlıklardan olan Çerkezlerin hayat tarzını anlatan bir oyundur. Oyunun sahnelendiği “Osmanlı Tiyatrosu” (Gedikpaşa Tiyatrosu), özgürlük duygularını aşıladığından azınlıkların arasını bozacağı ve onları kışkırtacağı düşünülerek saray emriyle 1884’te kapatılmıştır.
ŞEMSETTİN SAMİ (1850-1904)
Taaşşuk-ı Talat ve Fitnat: 1872 Kasım ayında yazılmaya başlanıp Hadika gazetesinde tefrika edilerek 1873’te tamamlanan eser, Türk edebiyatının ilk yerli romanı (çeviri olmayan) kabul edilir. Dil yönünden kusurlu ve teknik açıdan zayıf olan eser, romantizmin etkisinde kaleme alınmıştır. Talat ve Fitnat arasındaki acıklı aşk hikâyesini konu edinen eserde; görücü usulüyle evliliğin sakıncaları, kadın
eğitimi işlenmiştir.
AHMET VEFİK PAŞA (1823-1891)
Şecere-i Türki: Ebulgazi Bahadır Han’ın Şecere-i Türki (Türklerin Soy Kütüğü) adlı eserinin Çağataycadan Osmanlı (Anadolu) Türkçesine çevrilmiş halidir. Yazar, türk tarihinin Osmanlılardan daha önce başladığını göstermek amacıyla bu eseri çevirmiştir.
Lehçe-i Osmani: Anadolu Türkçesine ait ilk sözlüktür. Eserde Türk lehçeleri hakkında bilgi verilmiş; Türkçe kelimelerle, dilimize yerleşmiş yabancı sözcükler ayrı ayrı sınıflandırılmıştır.
MİZANCI MEHMET MURAT (1854 – 1917)
Turfanda mı Turfa mı?: Mizancı Murat’ın fikir ve sanat ideolojisini, mizaç ve karakterini yansıtan otobiyografik bir romandır. Eserinin ön sözünde tezli romandan yana olduğunu belirten sanatçı, fikirlerini işlediği romanındaki olaylar ve şahıslar dönemin canlı tasvirleridir. İslam birliği düşüncesinde şekillendirdiği olaylar asıl kahraman Mansur Bey’in etrafında gelişir. Diğer kişiler; Zehra, Doktor Mehmet, Fatma, Sabiha, İsmail’dir. Toplumdaki yozlaşma, kayırmacılık, sorumsuz davranan memurlar; haksızlıklara karşı çıkan, dürüst ve idealist bir genç olan Mansur Bey’in şahsında eleştirilir ve düzeltilmeye çalışılır. Tüm Müslümanların Osmanlı’ya bağlanmasından yana olan Mansur Bey, bunun eğitimle sağlanabileceğine inanır.
YUSUF KÂMİL PAŞA (1808 – 1876)
Telemak: Fransız sanatçı Fenelon’un yazdığı “Telemak’ın Maceraları” adlı romanın tercümesidir. Fenelon, Fransa’nın gelecekteki kralının eğitimi için yazdığı ve 1699’da yayımlandıktan sonra ünü bütün Avrupa’yı saran bu roman, Yunan mitolojisinden alınma bir hikâyeye dayanarak ideal devletin ve devlet adamının nasıl olacağını anlatır. Yusuf Kamil Paşa, 1859’da çevirdiği bu romanı,1662’de yayımlar. Eser, Batı edebiyatından Türkçeye çevrilen ilk romandır.
RECAİZADE MAHMUT EKREM (1847-1914)
Araba Sevdası (1896): Edebiyatımızın ilk realist romanı olan bu eserde Batılılaşmayı yanlış anlayan, alafranga hayata özenen mirasyedi bir genç olan Bihruz Bey’in düştüğü gülünç durumlar eleştirilir. Romanın başlıca kişileri “Bihruz Bey, Periveş Hanım, Keşfi Bey”dir. Mekân ise dönemin mesire yerlerinden olan İstanbul/Çamlıca’dır. Olaylar; yarım yamalak Fransızcasıyla esnafla konuşmaya çalışan, arabayla gezip şık giyinmeyi seven ve komik durumlara düşen Bihruz Bey ile onun romantik aşkı Periveş etrafında gelişir. Batı’ya özenen züppe tipini canlandıran Bihuz Bey, birçok yönüyle “Felatun Bey ile Rakım Efendi” romanındaki Felatun Bey’e benzer.
Tiyatroları
Afife Anjelik (1870): Edebiyatımızda ilk romantik dram kabul edilen eserde kocasının yokluğu sırasında uşağının saldırısına uğrayan bir kadının direnişi anlatılır.
Atala yahut Amerika Vahşileri (1872): Fransız romantiklerinden Cahteaubriand’ın aynı adlı romanından tiyatroya uyarladığı eser “romandan piyes çıkarmanın Türkçedeki ilk denemesi” kabul edilir. Eserde, Amerika yerlilerinden iki gencin ilk görüşte birbirlerine âşık olmaları işlenir.
Vuslat (1874): Esir bir kız olan Vuslat’ın etrafında gelişen dram tarzında bir tiyatrodur. Oyunda -Namık
Kemal’in “Zavallı Çocuk” piyesinde olduğu gibi- sosyal bir mesele ele alınmış, “evlenmede anne-babanın değil, evlenecek olanların söz sahibi olması gerektiği” dile getirilmiştir.
Çok Bilen Çok Yanılır: Modern tiyatro eserlerinin bütün özelliklerini taşıyan ve Recaizade’nin en yetkin oyunu olarak kabul edilen bir komedidir. Konusunu Binbir Gündüz’deki bir masaldan alan eserde Maraş Kaymakamı Edip Efendi’nin kızı Hasene Hanım ile Halep Valisi İlyas Paşa’nın oğlu Süeda Bey’in evlilikleri işlenir. Eser, Recaizade’nin ölümünden sonra 1914’te oğlu tarafından yayımlanmıştır.
ABDÜLHAK HAMİT TARHAN (1852 1937)
Tiyatroları
Macera-yı Aşk (1873): Yazarın ilk oyunudur. Masal unsurlarının fazla olduğu efsanevi bir eserdir. Göçebeler arasında ve tabiat içinde geçen olayın kahramanları tahttan ve şehirden uzaklaştırılmış kişilerdir. Eserde, görevi ile duygusu arasında kalan kahramanlar görevi tercih ederler. Oyundaki zaman 16. yüzyıl, mekân ise Orta Asya’dır.
Nesteren (1878): Hece ölçüsüyle yazılan ilk tiyatro eseridir. Konusunu Corneille’nin Le Cid adlı eserinden alan oyunda Nesteren ve Hüsrev arasındaki aşk ile onların ruh tahlilleri anlatılır.
Eşber: Aruz ölçüsüyle yazılan ilk tiyatrodur. Tarih içerikli bu piyesinde Makedonya Kralı İskender’in Pencap Hükümdarı Eşber’le olan mücadelesini ve Eşber’in kız kardeşi Sumru ile olan aşkını dile getirir.
Sardanapal: Asur tarihi ve inanışları çerçevesinde gelişen bir manzum oyundur. Sanatçı, bu piyesinde devlet idarecileri ve kadınlar hakkındaki düşüncelerini de belirtir.
Duhter-i Hindu (1876): Hint Kızı anlamına gelen eserde, putperest ve kimsesiz bir Hint kızı olan Sürüciyi ile İngiliz subayı Tomson arasındaki aşkı ele alır. Hristiyan Tomson aynı zamanda sömürgeci zihniyeti temsil eder. Yazar; İngilizlerin sömürgeciliğiyle ezilen bu masal diyarını (Hindistan) tabiatı ve güzellikleriyle anlatmaya çalışır.
Finten (1898, 1916): Düz yazı biçiminde kaleme alınan eser, sanatçının en başarılı oyunudur. Olay örgüsünde aşk olmakla beraber, 19. yy. İngiltere’si, İngiltere’nin sömürgeleriyle ilişkileri, halk-asil farklılığı anlatılır. Oyunda Shakespeare’in Macbeth adlı oyununun etkisi vardır.
Divaneliklerim yahut Belde: Sanatçı, şiir türündeki bu eserini Batı nazım biçimleriyle kaleme almış, eserde Paris izlenimlerini aktarmıştır.
SAMİPAŞAZADE SEZAİ (1860-1936)
Sergüzeşt (1888): Romanda, o dönemde yaygın olan esaret ve insan ticareti toplumsal bir bakış açısıyla eleştirilir. Kafkasya’dan kaçırılarak İstanbul’a getirilen sekiz dokuz yaşlarında güzel bir Çerkez kızı olan Dilber; zengin ve soylu bir aileye hizmetçi/cariye olarak verilir. Ailenin oğlu Celal Bey, Dilber’e âşık olunca Celal Bey’in annesi Dilber’i bir esirciye satar. Satın alınıp Mısır’a götürülen Dilber, burada çeşitli eziyetler görünce kölelikten, esaretten kurtulup özgürlüğe kavuşmayı Nil Nehri’ne atlayıp intihar etmekte bulur.
Küçük Şeyler: Batı tekniğiyle yerel özellikleri birleştirerek yazdığı bu eser, Batılı anlamda kısa ve gerçekçi hikâye türünün ilk örneğidir. “Hiç, Bu Büyük Adam Kimdir, Düğün, Kediler, Pandomima” gibi tanınmış hikâyelerini topladığı bu eserini, Alphonse Daudet’in etkisiyle kaleme almıştır.
İclal: Eserde; yazarın çok sevdiği yeğeni İclal’in ölümü üzerine yazdığı mensur bir mersiye, anıları, bazı nesir yazıları ve “Remzi Bey” adlı hikâyesi yer alır.
Rumuzu’l-Edep: Bazı makale, hikâye, söyleşi ve gezi hatıralarını içeren eseridir.
NABİZADE NAZIM (1862-1893)
Karabibik: Köyü, kırsal kesim gerçeğini konu edinen ilk realist-natüralist romandır. Olay, Antalya’nın Kaş ilçesine bağlı Beymelik köyünde geçer. Karabibik, kızı Huriye ile geçimini sağlamak için Koca İmam’ın öküzlerini kiralayıp kendi tarlasını sürer. Düzenli ve rahat bir yaşam için kızını Koca İmam’ın kayınbiraderi Sarı İsmail’le evlendirip öküzleri bedavaya getirmek ister. Bu olmayınca tefeci bir Rum’dan yüksek faizle borç alıp bir çift öküz satın alır. Kızını da başka biriyle evlendirir ve mutlu bir hayat sürer.
Zehra: İstanbul’da bir Türk ailesinin yaşamını anlatan bu eser, edebiyatımızın ilk psikolojik roman denemesi ve ilk tezli romanı sayılır. Romanın kahramanları; Zehra, Suphi, Sırrıcemal, Muhsin ve Urani’dir. Zehra ve Suphi’nin evliliğindeki “Kıskançlık” teması üzerine kurulan romanda kahramanların psikolojik tahlilleri başarılı bir şekilde yansıtılırken çevre realist biçimde verilmiştir. Sanatçı bu eserinde, “insani duygu ve zaafların aşırı olduklarında nasıl bir yıkıcılığa dönüştüğünü, birey ve topluma nasıl zarar verdiğini” tezini ortaya koymuştur.