Eser Özetleri: Modernizmi ve Postmodernizmi Esas Alan Eser Özetleri

OĞUZ ATAY (1934-1977)

Tutunamayanlar: Romanda aydınların çıkmazı, çevresiyle anlaşamayan hiç kimse ve hiçbir şeye tutunamayan yalnız insanlar ele alınır. Kahramanları; Turgut Özben, Selim Işık, Metin, Esat, Günseli ve Süleyman Kargı’dır. Selim, kendisinin de aralarında bulunduğu “tutunamayanlar” için bir ansiklopedi yazmaya başlar. Çocukluğundan başlayarak toplumdan kaçışını anlatır. Toplumsal değerlerle uyuşamayan Selim sonunda intihar eder. Selim’in mühendis arkadaşı Turgut Özben, yaptığı araştırmada onun, törelerden, alışkanlardan, toplumsal değerlerden kaçtığını ve bundan dolayı intihar ettiğini öğrenir. Bu araştırma esnasında kendisinin de Selim’le aynı özellikleri taşıdığını “tutunamayanlar” dan olduğunu anlar ve bir trene binip toplumdan, kurallardan kaçar.

Tehlikeli Oyunlar: 1973’te yayımlanan eser, yazarın ikinci romanıdır. Teknik yönden “Tutunamayanlar”a benzer. Olaylar olumsuz bir tip olarak çizilen başkahraman Hikmet Bey’in etrafında gelişir. Hikmet’in gecekondudaki yatağında geriye doğru hatırlamaları (geriye dönüş tekniği) romanın kurgusunu oluşturur. Hikmet, eşi Sevgi’den ayrılmış ve sebebini söyleyemediği bir gerekçe ile bu gecekonduda yaşamakta ve kendi hayatını oyunlaştırmaya (tiyatro) çalışmaktadır. Gecekondu semtindeki komşuları Nurhayat Hanım ve Emekli Albay Hüsamettin Bey’dir. Diğer bir kahraman ise gecekondu hayatından önce Hikmet’e İngilizce dersi veren Bilge Hanım’dır. Hikmet, oyununu tamamladıktan sonra komşularını yemeğe çağırır ve burada yapacaklarını onlara anlatır, daha sonra da intihar eder. Hüsamettin Bey gazeteye onun ölüm ilanını verir.

Bir Bilim Adamının Romanı: Kurmaca yönü az olan, belgesel niteliğinde, biyografik ve postmodern bir romandır. Yazar, bu romanında İstanbul Üniversitesinde kendi hocası olan Prof Dr. Mustafa İnan’ın hayatını ele alır. İnan’ın zorlu yetişme şartları, yaşam felsefesi ve prensiplerini anlatırken, Türkiye şartlarında bilim insanlarının karşılaştığı zorlukları okuyucuya yansıtmaya çalışır. Romanda, fakir fakat zeki bir halk çocuğu olan Mustafa İnan’ın tüm zorluklara rağmen, kişiliğinden ödün vermeden profesörlüğe kadar yükselişi, dünya çapında bir bilim adamı oluşu, ülkesine bağlılığı işlenir. Romanda İnan’ın özel hayatına ve eşi Jale Hanım’a da yer verilir. 1967’de ölen Mustafa İnan, 1971’de TÜBİTAK Bilim Hizmet Ödülü’ne layık görülür, ödül eşi Jale Hanım’a verilir.

ORHAN PAMUK (1952-…)

Cevdet Bey ve Oğulları: Önce “Karanlık ve Işık” sonra “Cevdet Bey ve Oğulları” adıyla yayımlanan ilk romanında II. Abdülhamit döneminden başlayarak Türkiye’deki modernleşme hareketlerini İstanbul Nişantaşı’nda yaşayan zengin bir ailenin, Cevdet Bey’in ve oğullarının üç kuşaklık hikâyesini anlatır.

Aldığı ödül: Orhan Kemal ve Milliyet Roman Ödülü

Sessiz Ev: Romanda, üç kardeşin babaanneleri Fatma Hanım’ı ziyarete gittikleri İstanbul’a yakın Cennethisar kasabasında geçirdikleri bir hafta ve dönemin bazı siyasi olayları ele alınır. Otuz iki bölümden oluşan romanda, her karakter sırasıyla olayları kendi ağzından anlatır. Yazar, bunu bilinç akışı tekniğiyle uygular. Romanın kahramanları; Fatma, Faruk, Metin, Nilgün, Cüce Recep ve Hasan’dır. Doktor Selahattin Bey, yönetimle anlaşamayınca kasabadaki sessiz eve yerleşir, bir süre sonra ölür. Geride babaanne Fatma Hanım, evin kâhyası Cüce Recep ve yeğeni Hasan kalır. Olaylar, Fatma Hanım’ı ziyarete gelen torunları Faruk, Metin, Nilgün ve kâhyanın yeğeni Hasan etrafında gelişir. Sağcı bir militan olan Hasan, devrimci bir öğrenci olan Nilgün’e âşık olur ama karşılık bulamaz ve “pis faşist” sözüyle hakarete uğrar. Bunun üzerine Nilgün’ü döver ve kaçar. Nilgün’ün beyin kanamasından ölmesiyle roman sona erer.

Benim Adım Kırmızı: Romanda, Osmanlı’nın nakkaşlık sanatı, III. Murat döneminin sanat anlayışındaki değişim ele alınarak anlatılır. Olaylar, III. Murat’ın emriyle hazırlanan bir kitabın süslemesini yapacak olan nakkaşların arasında geçer. Alegorik bir nitelik taşıyan eserdeki kahramanlar; Zeytin (Velican), Leylek (Musavvif Günahkâr Mustafa Çelebi), Zarif Efendi, Kelebek (Baruthaneli Hasan Çelebi), Başnakkaş Osman Usta ve Enişte Efendi’dir. Olay örgüsü, Zarif ve Enişte Efendi’nin Zeytin tarafından öldürülmesi, Şeküre ile Kara arasındaki aşk etrafında gelişir.

 Yeni Hayat: “Bir gün bir kitap okudum, hayatım değişti.” sözüyle başlayan roman, alegorik anlatımı nedeniyle kolay anlaşılamaz. Romanda ülke bir kumpasla karşı karşıya gibi gösterilir. Coca Cola’nın “Budak Gazozu”nu, Batı kaynaklı şekerlemelerin “Yeni Hayat Karamelaları” nı yok etmesi, Türkiye’nin ekonomik ve kültürel yönden Batı’yla bütünleştiğini sembolize etmektedir. Romanın anlatıcısı 22 yaşındaki üniversite öğrencisi Osman, bir gün Canan’dan bir kitap alır, okumaya başlar ve bütün hayatı değişir. Okudukça bir gizeme sahip olduğunu düşündüğü Canan’a âşık olur. Bu kitap birbiriyle arkadaş olan Canan ve Mehmet tarafından bilinçli olarak Osman’a verilmiştir. Kitaptaki “Yeni Hayat”ın peşinde olan Mehmet, bir sinemada vurulur, daha sonra Canan kaybolur ve Osman yaşadığı şehri, öğrenimini bırakarak her yerde onu arar. Kasaba ve şehirlerde geçen otobüs yolculukları, trafik kazaları, siyasi cinayetler ve örgütlerle olaylar gelişir. Aradan yıllar geçer, Osman eski hayatına geri dönüp okulunu bitirir, evlenir. Son bir kez, Yeni Hayat markasının gizemini ve karamela kâğıdındaki melek resmini ararken geçirdiği bir trafik kazasında ölür.

Beyaz Kale: Roman, 17. yüzyılda İstanbul’da geçen tarihî bir olayı anlatır. Eserin kurgusunu oluşturan olay, 17. yüzyılda yazılmış ve Gebze Kaymakamlığının arşivinde bulunan “Yorgancının Üvey Evladı” adlı bir kitaptan alındığı söylenir. Kitapta 17. yüzyılda Venedik’ten Napoli’ye yaptığı bir deniz yolculuğu sırasında Türk donanması tarafından yolculardan birinin esir edilerek İstanbul’a getirilmesi ve bir paşa tarafından saraya alınması esirin ağzından anlatılır. İspanya’da bir kütüphanede bulunarak Türkçeye çevrilen “Pedro’nun Zorunlu İstanbul Günleri” adlı eser de bu kitapla benzerlik gösterir. Orhan Pamuk, Beyaz Kale’nin kurgusunu işte bu romanlardan almıştır. Beyaz Kale’de 23 yaşında Türklere esir düşen, daha sonra Sadık Paşa ile tanışan ve 70 yaşına kadar onunla arkadaşlık eden Venedikli esirin hayatı anlatılır. Venedikli esir, önce köle iken sonra Osmanlı paşasının, daha sonra Osmanlı padişahının arkadaşı ve akıl hocası olur.

Kara Kitap: Romanda, İstanbul›un sokaklarını, geçmişini, kimyasını ve dokusunu, kayıp karısını arayan Avukat Galip aracılığıyla anlatır. Postmodern anlatımın kullanıldığı romanda birçok anlamsız unsurun bir bütüne yürümesini önleyen eksikler var. Böylece her okuyucu eline geçen tanıdık bir ipucunu tutarak görmek istediklerini bu romanda bulmaktadır. Bu bakımdan eserde “ayna” kavramının kullanılması anlamlıdır. Çünkü okuyucu kendi bilgisini ve hayallerini bu romanda bulduğu “ayna”lardan birine yansıtmak ve onu eserin bütününe hâkim kılmak imkânına sahiptir. Aynı özellikleri Yeni Hayat romanında da bulmak mümkündür. Birçok yönüyle Şeyh Galip’in “Hüsn ü Aşk”ına benzeyen bu eser; günümüzde değerlerinden koptuğu için çevresinden soyutlanan, bu yüzden de yalnızlaşan insanın kendini bulması, kendisi olması teması etrafında şekillenir.

Kar: “İlk ve son siyasi romanım” dediği “Kar”da Kars’ta, siyasal İslâmcılar, askerler, laikler, Kürt ve Türk milliyetçileri arasındaki şiddeti ve gerilimi bir aşk öyküsü etrafında anlatır. Romanın kahramanları Kar, Lacivert, Ka, Kadife, İpek’tir.

Masumiyet Müzesi: Günlük hayat, resim, arkadaşlık, yalnızlık, mutluluk, gazeteler ve televizyon, aile gibi konuları barındıran romandır. Kitapta, tekstil zengini Basmacı ailesinin okumuş 30 yaşındaki oğulları Kemal ile uzak akrabaları, yoksul Keskin ailesinin 18 yaşındaki güzel kızı, tezgâhtarlık yapan Füsun arasındaki aşk anlatılmaktadır.

YUSUF ATILGAN (1921-1989)

Aylak Adam: Romanda, toplumun belirlediği kuralların dışına çıkmanın, başa çıkması güç sonuçlar doğurabileceği konusu işlenir. Alışılmışa, sıradanlığa karşı çıkan Bay C’nin başından geçen olayları anlatan roman psikolojik yalnızlık ve yabancılaşma temalı en başarılı romanlardan biri kabul edilir.

Aldığı ödül: Yunus Nadi Roman Armağanı

Anayurt Oteli: Romanı Manisa’daki “Anavatan Oteli” ve onun kâtibinden esinlenerek yazmıştır. Romanda Anadolu’nun bir kasabasında otel kâtipliği yapan Zebercet’in, otelde bir gece konaklayan esrarengiz bir kadın müşteriden sonra karmaşıklaşan duygu dünyası ve ruhsal yapısı, buna bağlı olarak bunalıma girmesi kadının geleceğini ümit ederek yolunu gözlemesi ve intihar etmesi anlatılır. Yazar, Zebercet’in şahsında toplumdan kopuk tiplerin derin ruh tahlilini yapmaktadır. Eser, 1987’de aynı adla sinemaya aktarılmıştır.

BİLGE KARASU (1930-1995)

Gece: Kapalı bir anlatıma sahip postmodern bir romandır. Düş ile gerçeğin bir arada verildiği, eylemden çok düşüncenin ön planda olduğu, anlatılanların yer yer yazarın yaşam öyküsüyle birleştiği romanda 12 Mart ve 12 Eylül dönemleri üstü kapalı bir şekilde okura sezdirilir.

Aldığı ödül: Pegasus Ödülü (Dünya çapında on yılda bir verilir)

Kılavuz: Polisiye ve fantastik unsurların kullanıldığı üstkurmaca bir romandır. Romanda tatil yapmak için bir sahil kasabasına inen Uğur adlı bir gencin orada Mümtaz adlı bir yaşlıya refakatçı olması, yaşadığı gizemli olaylar anlatılmaktadır. “Troya’da Ölüm Vardı” adlı hikâye kitabında cinsellik ve eşcisellik üzerinde durmuştur. “Uzun Sürmüş Bir Günün Akşamı” adlı hikâyesinde kendi içine bir yolculuk yaparak okuyucuyla birlikte bir inanç sorgulaması yapmış, manastırdaki keşişlerin kendi inançlarıyla hesaplaşmaları üzerinde kurgulanmıştır.

Aldığı ödül: Sait Faik Hikâye Armağanı

“Göçmüş Kediler Bahçesi” hikâye kitabında korkular ve acılar içinde bunalan eserin kahramanını, masalların gizemli dünyasında yücelterek yeniden var olmanın hazzını ve yolunu sezdirmektedir.

TARIK DURSUN K. (1931-2015)

Romanları: “İnsan Kurdu”nda karısını kaçıranları öldürerek karısıyla birlikte kaçarken yakalanmalarını, “Deniz Kanı”nda sünger avcılarının çilesini, “Rıza Bey Aile Evi”nde çocukları ve gençlik anılarını dile getirmiştir.

Hikâyeleri: “Ona Sevdiğimi Söyle”de dostluğun, kırgınlığın insan ruhundaki derinliğini (Sait Faik Hikâye Armağanı), “Ömrüm Ömrüm”de Avusturya’daki işçileri, “Yabanın Adamları”nda değişik kesimlerdeki insanların trajik durumlarını,“Vezir Düşü” ve “Bahriyeli Çocuk”ta çocukluk ve gençlik hatıralarını işlemiştir.

“Güzel Avrat Otu” hikâyesiyle TDK Hikâye Ödülü’nü, “Yabanın Adamları” ve “Ona Sevdiğimi Söyle” adlı hikâyeleriyle iki kez Sait Faik Armağanı’nı kazanmıştır.

OKTAY AKBAL (1923-2015)

Garipler Sokağı: Romanda, İstanbul/Fatih’in varoş kesimlerinde genç ve yaşlı insanların küçük mutluluklarla avunan küçük memurların sıcak bir aile ortamı içinde sürdürdükleri yaşamından canlı sahneler sunmuştur. Akbal, kendi hayatından izler taşıyan eserinde kahramanı Salih’in gözlemlerinden yola çıkarak bir zamanlar oturduğu mahallesindeki kaybolan güzelliklerinden duyduğu hüznü dile getirir.

Aldığı ödül: TDK Roman Ödülü (1950)

Suçumuz İnsan Olmak Yazar: bu romanında büyük şehrin kalabalık ve modern semtlerinde oturan tedirgin ve huzursuz bir aydının, kurtuluşunu yozlaşmış bir aşkın mutluluğunda aramasını ele almıştır.

Aldığı ödül: TDK Roman Ödülü (1958)

İnsan Bir Ormandır: Evlilikte mutluluğu yakalayamamış kişilerin içine düştükleri durumdan çıkış yolu olarak yasak aşka sığınmalarını ele almıştır. Romanda sık sık geri dönüşlerle geçmişe gönderme yapılarak tüm toplum sorgulanır.

“Önce Ekmekler Bozuldu” adlı hikâye kitabında gençlik yıllarını anlatarak, toplumsal gerçekçi bir yaklaşım sergilemiştir.

FERİT EDGÜ (1936-2024)

O: Roman, bir deniz kazasında suçlu bulunup Hakkâri’ye öğretmen olarak sürgün edilen denizci/anlatıcı/yazarın; geleneklerini, kültürünü, dilini bilmediği yöre insanlarıyla iletişim kurma çabasını ele alır. Ağa ve törelerin hâkim olduğu bu topraklarda o, yeni olanaklar yaratmaya çalışır. Başkişi “Bir Yabancı”dır. Hattat, Halit, Ramazan, Muhtar Ağa, Alaaddin vb. ile sorulu yanıtlı ilişkiler kurulur. Geçmişini unutan ve bu bölgeye neden geldiğini hatırlamayan öğretmen daha sonra sürgün olduğunu hatırlar. Roman gözlemlerden kurgusal imgelere uzanan, yer yer şiirsel anlatımın hissedildiği satırlarla gelişir. Karlar eridiğinde eğitim müfettişinin kararıyla okulun kapatılacağı duyurulur. “Bir Yabancı”, ırmağa çekilmiş ve onarılmış teknesine binip bilinmeze doğru yolculuğa çıkar.

Kimse adlı romanında Hakkâri’de bir öğretmenin halk ile kurduğu iletişimi anlatır.

Çığlık (Hikâye): Yirmi iki hikâyeden oluşan eserde, konuşan hayvanların, susan insanların sesli ve sessiz çığlıklarının hikâyesi yazılmıştır. İç ses yöntemine başvuran sanatçı, okuyucunun kafasında birbirini çağrıştıran bazı sorular oluşturmaya çalışır. Kitapta insanlarla hayvanlar, dün ile bugün şeklinde bir bütün olarak ele alınır. Kitap “Çığlık”, “İkinci Yaşam” ve “Öykülerin Öyküsü” olmak üzere üç ana bölümden oluşur. Çığlık hikâyesinde anlatıcı “Hayır, bağırmadım, ben bağırmadım.” şeklinde nereden ve kimden geldiği bilinmeyen bir çığlıkla irkilir. Çığlık sahibinin yardım ister gibi bir durumu vardır. Üç kişinin bir adamı zorla sürüklediklerini görür. Ancak suçlunun kim olduğunu anlayamadığı için olayla pek ilgilenmez.

ATTİLA İLHAN (1925-2005)

Sokaktaki Adam: Romanda, Batılılaşma uğruna yaşadığı toplumdan kopan insanların bocalamalarını işlemiştir. Romanda Kamarot Yakup’la Güzel Sanatlar Fakültesinden ayrılan Hasan’ın maceralarını anlatmıştır.

Zenciler Birbirine Benzemez: Romanda, II. Dünya Savaşı yıllarında sosyalist, devrimci bir genç olan Mehmet Ali’nin daha özgür bir ortam için gittiği Avrupa’da komünist ve antikomünist mültecilerle karşılaşıp yaşadığı hayal kırıklıklarını ve bunalımlarını anlatır. Radyo atölyesinde çalışan ve yetim büyüyen Mehmet Ali, atölyesini satar, sevdiği kızı bırakıp Paris’e gider. Aradığı düşünce ve iş ortamını bulamayınca İstanbul’a dönmek ister fakat dönemez.

Kurtlar Sofrası: Toplumsal sorunlar ışığında bireyler arası ilişkilerin tahlil edildiği eserde; 27 Mayıs 1960 darbesi öncesinde Türkiye’deki iş çevreleri, basın ve eğlence endüstrisi, yolsuzluklar, Atatürk döneminin milliyetçi gazetecileriyle bunlara karşı tavır takınan çıkarcıların mücadelesi anlatılır. Aynı zamanda eski bir Kuvayimilliyeci olan gazeteci Mahmut, kız arkadaşı Ümit’e sosyal bozuklukların ülkeyi bir “kurtlar sofrasına” çevirdiğini söyleyerek Ümit’in babası Zihni Keleşoğlu’nun yaptığı yolsuzlukları ortaya çıkarır. Mahmut, Zihni’nin tuttuğu Kılıç Nazım tarafından öldürülür. Ümit, olayın babası tarafından yapıldığını söyler, ikisi de tutuklanır, Ümit babasını terk eder.

Dersaadet’te Sabah Ezanları: Mütareke yılları ve Kurtuluş Savaşı teması etrafına gelişen bir romandır. 1909’dan 1920’li yıllara kadar, İkinci Meşrutiyet’in ilanı, İttihat ve Terakki’nin siyasi partiye dönüşmesi, Jön Türklerin ikiye ayrılması, Balkan ve Birinci Dünya savaşları, Selanik’in kaybedilmesiyle ailelerin İstanbul’a gelişi, İstanbul’un işgali, ittihatçıların bir kısmının yurt dışına kaçması, kalanların kurtuluş ümidiyle bekleyiş içine girdikleri dönemi anlatır. Kahramanları Halıcızade Bacaksız Abdi, Neveser, Mişon Barzilay, Roza, İsmail Efendi’dir.

Sırtlan Payı: Eser, bir yandan 27 Mayıs 1960 darbesi sonrasının siyasi havasını verirken bir yandan Balkan, I. Dünya ve Kurtuluş savaşlarından kesitler sunmaktadır. Olaylar, emekli Albay Ferit Bey’in 1960’tan başlayarak I. Dünya Savaşı’na doğru yaptığı hesaplaşmalar geriye dönüş tekniğiyle verilir. Diğer kahramanlar, Sevim, Suat, İhsan, Ruhsar, Hayrullah, Gülistan’dır.

Yaraya Tuz Basmak: 1950 Kore Savaşı ve 27 Mayıs 1960 darbesi ele alınmıştır. Bu romanın kahramanları arasında “Kurtlar Sofrası”nın kahramanları da bulunmaktadır.

Bıçağın Ucu: 27 Mayıs darbesi öncesinde aydınların ve ülkenin içinde bulunduğu kaosu anlatmıştır.

SAİT FAİK ABASIYANIK (1906-1954)

“Kayıp Aranıyor” romanında eski bir konsolosun kızı olan Nevin’in, kocası Özdemir’le anlaşamaması ve evi terk etmesini konu edinmiştir.

AHMET ÜMİT (1960-…)

Sultanı Öldürmek: 2012’de yayımlanan roman aşk, tarih ve polisiye roman özelliği taşır. Eserde, İstanbul’un fethi ile ilgili farklı görüşlere sahip bilim insanları arasındaki olaylar, konuşmalar aşk ve cinayet ele alınır. Başlıca kahramanları Müştak, sevgilisi Prof. Nüzhet ve Nüzhet’in hocası Prof. Tahir Hakkı’dır. Nüzhet’in öldürülmesi ve katilin bulunmaya çalışılması esere polisiye roman niteliği verir. Olaylar anlatıcı konumundaki Müştak (ben anlatıcı) aracılığıyla verilmiştir. Müştak’ın iç monologları esere farklı bir özellik katmıştır.

Bab-ı Esrar: Romanda, Şems-i Tebrizî’nin öldürülüşünü, Türk edebiyatında postmodernizmin başat eğilimlerinden olan felsefenin dine, metafiziğe eğilimini Mevlevilik/Mevlana bağlamında ele almıştır. Eser, dokusuna katılan Mevlevilik-mistisizm-metafizik bilgilerle felsefi roman özelliği de kazanmıştır.

İHSAN OKTAY ANAR (1960-…)

Puslu Kıtalar Atlası: Konusunu tarihten alan ve felsefi söylemleriyle dikkat çeken romanda Venedik kökenli kahramanın külhan ağzıyla Descartes’in “Metod Üzerine Konuşma” adlı eserinden yola çıkarak varlık, yokluk, hiçlik üzerine yaptığı düşsel yolculukları anlatır. Eserdeki esrarlı hava, seçilen kapalı ve herkesin kolaylıkla giremeyeceği mekânlarla sağlanmaktadır.

Efrasiyab Hikâyeleri: Decameron ve Binbir Gece Masallarını anımsatan “Efrasiyab Hikâyeleri” adlı romanında ölümle oyun oynayan ya da ölümle yoldaşlık eden farklı kimliklere sahip kişilerin serüvenlerini konu edinir.

“Kitabü’l-Hiyel”de ‘tekniğin egemen olduğu bir dünya düşleyen adam ile o adamın içinde yer aldığı ortam arasındaki karşıtlıkları’ işlemektedir.

“Amat” adlı romanında insanoğlunun bütün kötülüklerini şahıslarında barındıran mürettebatıyla yok olmaya mahkûm olan “Amat” adlı bir gemiyi anlatır.

İSKENDER PALA (1958-…)

Babil’de Ölüm İstanbul’da Aşk: Yarı bilimkurgu, yarı mesnevi, yarı postmodern özellik taşıyan bir romandır. Gelenekten aldığı birikimi modern anlatım teknikleriyle birleştirerek yazdığı bu romanında olay örgüsü geçmişin derinliklerinden gelen bir sırrın aşkı bilen biri olarak Fuzulî tarafından ustaca gizlendiği gizemli, simgelerle dolu Leyla ile Mecnun mesnevisinin Siruş başlıklı hançerin serüvenleri çerçevesinde biçimlenmiştir. Olaylar, kitabı korumak isteyen bilge rahipler ile tılsımlı güç elde etmek isteyen hazine avcılarının çatışması çevresinde geçer. Üç yüz elli yıllık zaman dilimine yayılan olaylar, Babil’in İştar Tapınağı ve 16-18. yüzyıl İstanbul’u merkezî mekan olmak üzere Doğu’dan ve Batı’dan pek çok kent, bu kentlerdeki sokaklarda, saraylarda geçmektedir.

“Şah ve Sultan” romanında Yavuz Sultan Selim ile Şah İsmail’in etrafında gelişen olayları anlatmıştır.

SADIK YALSIZUÇANLAR (1962-...)

Yakaza: Yazarın ilk romandır. Bir öğretmenin günlük yaşamının tekdüzeliği içinde ve uykuyla uyanıklık arasında kendini aradığı içsel yolculuklarını, bir taşra kasabasını işlemiştir. Eserde bir bakıma kendine ve çevresine bakmayan günümüz insanının bencilliğini eleştirmiştir.

Gezgin: Romanda ünlü Arap felsefecisi ve gezgini Endülüslü bilge İbni Arabî’nin menkıbesini modernize ederek yeniden yorumlamıştır. Eser, geleneksel söz kalıplarıyla başlayan, Doğu metaforlarıyla (mecaz) zenginleşen ve kahramanın kişiliğinde derinleşen bir anlatım biçimiyle kaleme alınmıştır.

Anka: Yazar, bu romanında İslam bilgelerini bugünde yaşayan kahramanların hayatlarına dolayarak özgün bir anlatımla ünlü mutasavvıf Niyazi Mısri’yi anlatmıştır.

ADALET AĞAOĞLU (1929-2020)

Ölmeye Yatmak: “Dar Zamanlar” üçlemesinin ilk kitabıdır. Aysel ve Ömer her üç romanın değişmeyen karakteridir. Bu romanda, otel odasında geçmişiyle hesaplaşan, akademisyen kimliğiyle bireysel istekleri arasında bocalayan Doçent Aysel’in yaşadığı yasak aşkın da etkisiyle intihara teşebbüsü anlatılır. Olaylar, Aysel’in otel odasında geçirdiği 1 saat 27 dakikalık zaman dilimindeki hatırlayışları, çağrışımları şeklinde verilmektedir. Romanın kahramanları; Aysel, Ömer, Salim, Ali, Dündar Öğretmen’dir. Kahramanların çoğu devrimcidir. Yazar bu kahramanların şahsında bireyin inkârı anlamına gelen içi boş idealizmi sorgular. Ona göre birey kendisi olmalı, inanç ve görevlerini kendisi belirlemelidir. Birey olmaya giden yol kişisel yaşanmışlıktan ve bireysel tercih hakkına sahip olmaktan geçer.

Eserde, Ankara’da bir üniversitede sosyoloji doçenti olan Aysel’in psikolojik sorunları çevresinde Ankara’nın başkent olarak 1938–1968 arası gelişimi, sosyal ve siyasi değişimler anlatılır. Roman, 1 saat 27 dakikalık bir zaman dilimi içinde Aysel’in bir otel odasına girişi, çantasını bir kenara atarak yatağa uzanışı ile başlar. Çağrışım, bilinç akışı ve geri dönüşlerle “öğretim üyesi ve aydın” kimlikleri ekseninde kendi geçmişiyle hesaplaşır ve intihar etmeyi düşünür. İntihara teşebbüs etmesinin sebeplerinden biri kendisi gibi akademisyen olan Ömer’le evliyken öğrencisi Engin’le yaşadığı yasak aşktır. Aysel, akademisyen kimliği ile bireysel isteklerinin çatışmasını yaşar ve bu yasak aşkı ilk etapta etik bulmaz. Ancak daha sonra bunu “topluma başkaldırı”, “kadınların özgürlüğü”, “kendi kimliğinin doğal yansıması” olarak düşünür ve intihardan vazgeçer. Sonunda mutlak bir sorgulama inancıyla otel odasından ayrılır.

Bir Düğün Gecesi: “Dar Zamanlar” üçlemesinin ikinci kitabıdır. Romanda geniş tarihsel akışları dar zamanda keskinleştiren” tekniğiyle 12 Mart 1971 sonrası dönemi, özellikle de aydın çevresini işler. Yazar, bir düğüne katılan davetliler aracılığıyla 1970’li yıllarda Türk toplumunun genel bir tablosunu çizer. Romanın kahramanları Ömer, Ayşen ve Tezel’in iç dünyasındaki serüvenler nedeniyle kişilik/kimlik sorununa eğilir ve devrimci gençliğin temel değerler karşısında yanlış tutumunu eleştirir. Olaylar, bir düğün ile düğünde bulunan çok çeşitli toplumsal sınıflara ve politik görüşlere mensup insanlar etrafında geçer. Zengin bir iş adamı olan İlhan, kızı Ayşen’i politik görüşler ve çıkarlar nedeniyle generalin oğluyla evlendirir, düğünleri yapılmaktadır. Bu, siyasi olaylardan tutuklanan Ayşen’i kurtulması için yapılan zorunlu bir evliliktir. Fakat Ayşen, halasının eski kocası Ömer’i sevmektedir. Ömer de kayıtsız değildir. İstanbul’dan Ankara’ya düğüne gelen Ayşen’in küçük halası Tezel ve Ömer düğün bitmeden salondan ayrılırlar. Tam bu sırada bir silah sesi duyulur. Ömer’le Tezel kaçarken herkes bu sesin, siyasi olaylara karıştığı için aranan ve tümgeneralin küçük oğlu olan Murat’la ilgisi olduğunu düşünür.

Aldığı ödül: Sedat Simavi Edebiyat Ödülü

Hayır: “Dar zamanlar” serisinin üçüncü kitabıdır. Olaylar 12 Eylül 1980 sonrasında geçer. Bir Düğün Gecesi’nin devamı niteliğinde olup olaylar, Aysel’in bilinç akışı, geriye dönüş ve çağrışımları yoluyla verilir. Aysel, eşinden (Ömer) ayrılmış, öğrencisi Engin ile yaşadığı ilişki okulda duyulmuş ve okuldan atılmıştır. Ancak yurt dışında kazandığı ödül ve araştırmalar onun yeniden üniversiteye dönmesini sağlamıştır. Engin 12 Eylül 1980 darbesi sonrasında siyasi olaylar nedeniyle yurt dışına kaçmış; Ayşen’in Ercan’la yaptığı zoraki evlilik boşanmayla sonuçlanmıştır. Tezel de yurt dışına kaçmıştır. Aysel, “Aydın İntiharları ve Geleceğin Başkaldırısı” adlı bir araştırma yapar. Ona göre aydın intiharlarının sebebi psikolojik değil, yaşanan siyasi olaylara bağlı olarak tükenmişlik duygusudur.

Fikrimin İnce Gülü: Romanda, 1960’tan başlayarak gittikçe artan yurt dışı işçi göçü, bunun doğurduğu sorunlar, ülkesindeki büyük kentleri bile görmeden köyünden Almanya’ya giden insanların ümitleri anlatılır. Başlıca kahramanları; Bayram, İbrahim, Kezban ve Remzi’dir. Olaylar, asıl kahraman Bayram’ın etrafında gelişir. Bayram, Almanya’ya işçi olarak giden yoksul bir köylüdür. Tek hayali Türkiye’ye döndüğünde bütün gözlerin kendisine çevrilmesi ve köyde saygın biri olarak görülmesidir. Köydeyken kendisiyle alay edilen Bayram, Almanya’dan bir mersedes alarak köylüden öcünü almayı ve sevdiği kız Kezban’la evlenmeyi hayal eder. Mersedes alıp köye dönen Bayram, Kezban’ın başkasıyla evlendiğini, köyün sit alanı ilan edildiğini, köylülerin köyü terk ettiğini öğrenir. Parayla sınıf atlayıp saygı göreceğini düşünen Bayram’ın hayalleri gerçekleşmemiş olur. Yazar; olayları ve Bayram’ın gözlemlerini bilinç akışı ve çağrışım yoluyla verir. 

Üç Beş Kişi: Romanda,12 Eylül 1980 darbelerinden önce ve sonra olayların içinde yer alan aydınla anlatılır. Olaylar, çoğu devrimci olan kahramanların geriye dönüş düşünce ve anlatımıyla verilir. Eserde sosyal düşünce demokratik bir kimliğe sahip, sosyalist eğilimleri güçlü dar bir çevreninin Türkiye’deki olaylara ve insanlara bakışı gibidir. Kahramanları, Murat, Selmin, Kısmet, Özgür, Ufuk, Ferit’tir.

NEZİHE MERİÇ (1925-2009)

Korsan Çıkmazı: Romanda, birlikte büyümüş ve Korsan Çıkmazı adlı sokakta oturan Meli ve Berni adındaki iki kadın arkadaşın hatırlayışlarını, duygularını ve geçmişlerini bilinçaltı, iç konuşma ve iç gözlem yöntemiyle anlatır. Sokağın adı ile iki kadın üzerindeki baskılar arasında alegorik bir ilişki kuran yazar, yaşanan zamanı bir güne sıkıştırarak verir.

Aldığı ödül: TDK Roman Ödülü (1962)

FÜRUZAN (1935-2024)

47’liler: Romanda devletin resmî politikalarıyla uzlaşamayan aydınların savruluşunu anlatırken emperyalizme karşı geliştirilen sol ideolojik söylemler öne çıkar. Roman kahramanı Emine Semra Kozlu’nun kişiliğinde 12 Mart döneminin dışarıya yansımayan kapalı dünyasına ayna tutmakta, Türkiye’de kadın olmanın zorluklarına dikkat çekmektedir. 12 Mart 1971 darbesindeki siyasi olayları ve tutuklanmaları anlatan roman, konusunu 1947 doğumlu Emine Semra Kozlu’nun yaşam öyküsünden alır. Emine’nin 12 Mart 1971 öncesinde öğrenci hareketlerine katılması, tutuklanması, yaşadığı aşağılanmalar, işkenceler, serbest kalması, tutukluluk öncesi ve sonrasında ailesi ve toplumla yaşadığı kopukluklar, harcanmış bir gençliğin çelişkileri, yanılgılar, başarısızlıkla sonuçlanan devrim hareketi romanın olay örgüsünü oluşturmaktadır. Roman, Emine’nin gördüğü işkenceleri hatırlamasıyla başlar ve geri dönüşlerle yaşadığı diğer olaylar anlatılmaya devam eder. Yazar, romanda 12 Mart sırasında tutuklanan genellikle 1947 doğumlu öğrencilerin künyelerine ve haklarındaki tutanaklara da yer verir.

PINAR KÜR (1945-…)

Asılacak Kadın: Yazar, bu romanında kendi ayakları üzerinde durmayan, kendi doğrularını savunamayan kadınların durumunu ele alır. Romanın konusu yaşanmış bir olaydan alınmıştır. Pınar Kür, akrabası olan Halide Nusret Zorlutuna’nın Edirne’de gerçek bir olayın gözlemlerini dinleyerek romanlaştırmıştır. Melek, hizmetçi olarak çalıştığı konağın yaşlı ve zengin sahibi Hüsrev’le evlenir. Fakat ruh hastası olan Hüsrev, eşi Melek’i erkeklerle zorla ilişkiye zorlar. Bunun üzerine Melek, sevgilisi Yalçın Özveren’le bir olup eşi Hüsrev Bey’i öldürür. Melek, idama, Yalçın ömür boyu hapse mahkûm olur. Yazar, olayların gelişimini, mahkemedeki duruşmaları ve hâkimlerin olaya bakış açılarını geriye dönüş ve bilinç akışı yöntemiyle verir.

Yarın… Yarın: Roman “kadınların cinsel özgürlüğü”nü anlatır. Güzelliğiyle ön plana çıkan Seyda isimli bir kadın, zengin biri olan Oktay’la evlenir. Oktay, zamanının çoğunu düşük ahlaklı olan sevgilisi Aysel’le geçirince Seyda, eşinin akrabası olan Selim’le aşk yaşamaya başlar. Romanda devrimci, sosyalist görüşlü Selim’in şahsında 12 Mart darbesi ve 1968 kuşağı da anlatılır. Güçlü ve zengin bir roman diline sahip olan yazar, bu eserinde “geriye dönüş” ve “ben” anlatım tekniğini kullanır.

Bitmeyen Aşk: Müstehcen olduğu iddiasıyla bir süre yasaklanan sonra aklanan bu eseri, Türkçe üstkurmaca bir metindir. (Üstkurmaca; gerçek ile kurmaca arasındaki ilişkiyi sorgulamak için bilinçli ve sistemli olarak dikkati, anlatının bir kurmaca olduğuna çeken kurmaca türüdür.)

Bir Cinayet Romanı: Yazar, polisiye roman tekniğini kullanarak aslında bu tarz romanları alaya almış ve eserini garip bir aşk hikâyesine dönüştürmüştür. Romanın kahramanı bir matematik profesörüdür.

İNCİ ARAL (1944-…)

Yeni Yalan Zamanlar: Babası veremden ölen, üvey babası tarafından tacize uğrayan Eda’nın bu yüzden annesine düşman kesilmesi, anne ile üvey babanın dindarlıkları davranışlarının çirkinlikleriyle birleşince ortaya çıkan riyakârlık, Eda’nın cinsel saplantılar içinde olan Niyazi dayısının durumu romanın kurgusunu oluşturmaktadır. Romanda Türkiye’deki siyaset, partiler, idare, polis, sanat çevreleri, aile, cinsellik, aile içi cinsi sapıklık, sığınak olarak başvurulan din, yabancı ülkelerle olan bağlantılar ve televizyonun gücü bir macera havası içinde verilmektedir.

Ölü Erkek Kuşlar: Romanda geleneksel toplum değerlerini postmodern bir söylemle sorgulamış, kurgusunu anarşik bir döneme yerleştirmiştir. Romanda Su ve Na’yı temsil eden Suna, çelişkileriyle yer alırken, Ayhan, çalıştığı yerde terör olayları artınca yurt dışına kaçar. Yazar, yaşadığımız toplumda suça, günaha, aileye, evliliğe aldırmayan, kuralları hiçe saymada uç noktalara varmış bazı aydınların yaşamına ışık tutar.

Aldığı ödül: Yunus Nadi Roman Ödülü (1992)

Mor: Bu romanda, 68 kuşağının ateşli solcusu, 80 sonrasının ise önemli iş adamı İlhan’ın kendisinden 30 yaş küçük bir kızla olan yasak aşkı ve monotonlaşan evliliğini bitirme çabasını anlatır.

Aldığı ödül: Orhan Kemal Roman Ödülü

Hiçbir Aşk Hiçbir Ölüm: Romanda, gençliğini hoyratça harcamış ve yaşlandıkça kendisiyle hesaplaşmaya başlamış bir anne ile adatıldığı için boşanmanın eşiğinde bulunan kızının ilişkilerini konu edinir.

ALEV ALATLI (1944-2024)

Yaseminler Tüter mi Hâlâ?: Yazarın ilk romanıdır. Kıbrıs’ta başlayıp Yunanistan’da biten Kıbrıslı iki kişinin zangoç Spiro’nun kızı Eleni’nin Arif Tahsin’le evlenip Naciye adını alması fakat bir iftiraya uğrayıp Yunanistan’a gitmesi, orada evlenmesi ve Türklerden yana olduğu için öldürülmesi romanının konusunu oluşturur.

Or’da Kimse Var Mı?: “Or’da Kimse Var mı?” başlığı altında yayımladığı dörtlemesinde yerleşmiş değerlerle aydının çatışmasını işler.

“Viva La Muerte!” adını taşıyan dörtlemenin ilkinde çıkar ilişkileri karşısında değerlerinden uzaklaşmış toplumda romanın kahramanı Günay Rodoplu’nun şahsında aydının dramını anlatır. “Nuke’ Türkiye!” adını taşıyan ikinci kitapta aydının Batı sömürüsü karşısındaki çaresizliğini konu edinir. “Valla Kurda Yedirdin Beni” ve “O.K.Muti Türkiye Tamamdır”da Kürt sorununu, sorunun temelindeki yoksulluğu, gelir dağılımındaki adaletsizliği, devletin yanlış politikalarını dile getirir.

Schrödinger’in Kedisi:

Sanatçının iki cilt hâlinde yayımladığı “Schrödinger’in Kedisi” adlı romanı ütopik özellikler taşımaktadır. Kendilerine Onarımcılar adını veren bir avuç insanın gezegenimizde Kutsal Koalisyon’un dışında kalarak, hata karşı çıkarak verdikleri yaşam mücadelesi anlatılır. Yazar, simgesel bir anlatımla aslında değişen Türkiye’ye ve Türkiye’nin Cumhuriyet’ten sonra sosyal ve politik değişmelerine göndermede bulunmaktadır.

“İşkenceci” romanında 12 Mart, 12 Eylül öncesi siyasal olayları eleştirmiştir.

LATİFE TEKİN (1957-…)

Sevgili Arsız Ölüm: Kendi yaşamından izler taşıyan bu eseriyle roman türünün sınırlarını zorlayıp geleneksel roman anlatımını modern romana uyarlayarak fantastik romanın yolunu açmıştır. Anadolu köy yaşamını ve insanlarını masalımsı bir hava içinde ele aldığı bu romanında; kentin kenar semtlerinde fabrika atıkları ile çöp yığınları içinde yaşamlarını sürdürmeye çalışan, köyden kente göçmüş bir ailenin hurafelerle şekillenmiş yaşamını, zamanla aydınlanan bireylerin aileden kopuşunu ironik ve masalımsı bir üslupla anlatır. Kayseri’nin Bünyan ilçesinden kente giden, orada köy ve kent kültürü arasında yaşamaya çalışan bir ailenin yapısını ve özelliklerini ele alır. Köydeyken tarım ve hayvancılıkla uğraşan, geleneksel bir yapıya sahip olan aile, büyük şehre gidince yeni bir hayatla karşılaşır, zamanla aile içi ilişkileri sarsılır. Evin babası Huvat, kentte bazı dinî gruplardan öğrendiği bilgilerin doğruluğunu yanlışlığını yargılamadan kendi çocukları üzerinde uygulamaya başlar ve terör estirir. Romanda köyün geri kalmışlığı, tarım ve hayvancılıkla uğraşması verilirken köylünün İslam, inanç ve şaman kültürüne ait izleri de yansıtılır. Romanın Kahramanları; Huvat, Aliye, çocukları Halit, Mahmut, Nuğber, Zekiye, Dirmit’tir.

Buzdan Kılıçlar: Kırsal kesimden kente üç erkek bir kız çocukları ile gelen bir köylü ailesinin gecekondu semtindeki serüvenleri romanının konusunu oluşturur. Romanın kahramanları; Halilhan, Gogi (Dursun Ahmet), Keriman’dır. Halilhan’ın, kardeşleriyle birlikte kurdukları Teknojen isimli şirketi yeniden canlandırmak istemesi olay örgüsünü oluşturur. Eserde, İstanbul’un gecekondu semtlerinde yaşayan insanların sınıf atlama özlemleri üzerinde durulur. Bu yönüyle “Araba Sevdası” ve “Fikrimin İnce Gülü” romanlarına benzer. Yazar bu romanında geleneksel anlatım tarzını kullanmamıştır. Romanın dili İstanbul’un Kasımpaşa ve Karagümrük civarları ile özdeşleşmiş filinta delikanlı ağzıdır.

Berci Kristin Çöp Masalları: Eserde kentleşme sorununun gecekondu hayatı yaşayanlar üzerindeki etkisi ele alınır. Yazar İstanbul’un çöplerinin atıldığı bir tepede kurulan gecekondu mahallesini alegorik ve ironik bir dille anlatır. Çöplerin arasında kurulan mahalle giderek gelişir, eğlence mekânları gazino, oteller yapılır ve esrar ticareti başlar. Yazar mahalledeki yaygın batıl inançları ironik bir dil kullanarak mahallenin sorunlarıyla birleştirir. Romanın kahramanları; Güllü Baba, Sırma, Katır Emel, Deli Gönül’dür.

Unutma Bahçesi: Yazar, bu romanında romanın yazıldığı dönemin (2004) sanat ortamını ve siyasal olaylarını ele almıştır.

Aldığı Ödül: Sedat Simavi Edebiyat Ödülü (2005)